8 Şubat 2014 Cumartesi
3 Ekim 2013 Perşembe
Perde hızı, diyafram, pozlama vs.
- Dijital fotoğraf makinaları nasıl kullanılır?
Fotoğraf makinanızı aldınız almasına, ancak genellikle dijital fotoğraf makinalarının üzerinde o kadar çok düğme ve o kadar çok menü olur ki, ilk bakışta çok korkunç görünebilir size... Hatta öyle insanlar tanıyorum ki, sadece ilk bakışta değil daha sonraki bakışlarda da fotoğraf makinasına "sihirli kutu" gözüyle bakıyorlar.. Bu tip insanların makinalarını alıp bir iki ayarla oynayıp çekim yaptınız mı hemen yanınıza gelip "nasıl yaptın onu" diye öğrenmeye çalışırlar. Halbuki dijital fotoğraf makinalarının çalışma prensipleri çok karışık değildir.. Biraz dikkat ve pratikle fotoğraf makinanızın özelliklerinin pek çoğunu kontrollü bir şekilde kullanabilirsiniz.
Makinanızı ilk defa elinize alırken
İlk paragrafın ilk cümlesinde hemen yazmak gerekli.. Makinanızı ilk defa elinize alırken yalnız olmamalı.. Yanında mutlaka ve mutlaka kullanım kılavuzunu da almalısınız. Kullanım kılavuzu size makinanızın ayarlarını hangi durumlarda ne kadar yapacağınızı söylemez. Ancak "nasıl" yapacağınızı ve hangi düğmenin ne işe yaradığını anlatır. Makinanızdan en yüksek verimi almak istiyorsanız başka çareniz yoktur (o özellikleri yüzünden o makinayı seçtiniz öyle değil mi?). Uzunca bir süre de makinanızı koyduğunuz çantanın bir gözüne de kullanım kılavuzunu koymanız şiddetle tavsiye edilir.
Kullanım kılavuzunda ilk bakılacak yer, makinanın üzerindeki düğmelerin ve bölümlerin numaralanıp isimlendirildiği kısımdır. Böylece hem makinadaki bölümlerin adını öğrenirsiniz, hem de kılavızu okurken ne demek istediğini daha iyi anlarsınız. Daha sonra makinanın pili nasıl konuyor, hafıza kartı nasıl konuyor, makina nereden açılıyor kısımlarının anlatıldığı bölümler gelir. Genellikle makinanın kutusunun içinden çıkan piller direk makinaya takılmazlar, aynı cep telefonlarında olduğu gibi uzunca bir süre "ilk şarj" aşamasından geçmelidirler. Piller şarj olurken kullanım kılavuzunu okumak için de epey bir zaman çıkmış olur size.
İlk Fotoğraflar
Pili şarj olmuş, hafıza kartı takılmış ve açılmış bir makinada yapılacak tek iş artık deklanşöre basmaktır. Hevesinizi alana kadar fotoğraf çekip çektiğiniz fotoğrafları LCD de bir inceleyin bakalım, memnun olmadığınız bir şeyler var mı? Eğer herşeyden memnunsanız bu yazıyı okumayı bırakıp fotoğraf çekmeye devam edebilirsiniz. Yok "daha iyi olabilir" diye düşünüyorsanız o zaman okumaya devam edin.
Perde (shutter, örtücü...)
Bir fotoğraf temel olarak cisimlerden yansıyan ışığın objektiften geçerek arkadaki sensor üzerinde oluşturduğu elektrik sinyallerinin veriye dönüştürülmesidir (Bu veri de siz daha sonra bilgisayara aktarıp bakabilin diye bir kart üzerine yazılır). Bu yüzden de siz deklanşöre bastığınız zaman sensörün önündeki bir perde (shutter) sizin ayarladığınız ya da makinanın belirlediği bir süre açık kalır ve objektiften geçen ışığın sensör üzerine düşmesine izin verir, perde kapandıktan sonra artık sensore ışık geçemez.. Perdenin açık kaldığı süre genellikle makinasına göre değişmekle birlikte saniyenin bir kaç binde birinden (1/8000 gibi) 30 saniyeye kadar bir aralıktadır. Büyüleyici değil mi, saniyenin sekizbinde biri kadar bir zamanı fotoğrafta dondurabilirsiniz. Tabii ışık yeterliyse.. Işık yetersizse 1/8000 saniyede çok fazla ışık yakalayamazsınız ve fotoğrafınız kapkaranlık çıkar... O yüzden de mesela perdeyi 1/200 gibi daha yavaş bir hıza ayarlamanız gerekir ki, cisimlerin yansıttığı ışıklar düzgün bir fotoğraf oluşturabilsin. Bu, içeride ne olduğunu görmek için bir odanın kapısını açıp içeri bakıp geri kapatmaya benzer. Ne kadar hızlı açıp kapatırsanız o kadar az şey görürsünüz. Hele bir de oda loş bir ışıkla aydınlanıyorsa o zaman kapıyı hızlıca açıp içeri bakıp hemen kapatmak size oda hakkında pek bir fikir vermez.. Kapıyı açıp odaya daha uzun süre bakmanız gerekir.. Perde de aynen bu görevi görür.. Sensör perdeyi açıp dışarı bakar ve görmeye çalışır. ANcak perde gereğinden fazla açık kalırsa bu sefer sensör çok fazla ışık alır ve fotoğrafınız bembeyaz çıkar.. O yüzden perde hızının iyi ayarlanması gerekir. Doğal olarak perde hızı 1/100ken sensöre düşen ışık miktarı, perde hızı 1/50 iken düşen ışık miktarının yarısıdır.
Bir benzetme daha yapmak gerekirse, sensörü bir kova olarak düşünün. Elinizde bir hortum var, ve hortumun ucunu da parmağınızla kapatmışsınız ve suyun akmasına izin vermiyorsunuz. Parmağınızı hortumun ucundan çekince kova su dolmaya başlar. Suyun akma süresini öyle ayarlamalısınız ki, kova ne az dolsun, ne de taşsın. İşte sizin parmağınız perdenin yaptığı işle aynı işi yapar..
Diyafram (aperture)
Yukarıdaki hortum örneğine daha dikkatli bakarsak eğer, kovanın suyla dolma süresini uzatacak ya da kısaltacak başka bir etken olduğunu görürsünüz. O da hortumun kalınlığıdır. Farzedin, su o kadar bol olsun ki, hortum 2cm çapında da olsa 15cm çapında da olsa aynı tazyikle aksın (su=fotoğraf makinası için ışık).. O yuzden 2cm lik hortumda parmağınızı çekince kova 40 saniyede doluyorsa 4 cm çapında bir hortumla 20 saniyede dolacaktır (havuz problemlerini hatırlayan var mı?) .. İşte objektifin diyaframı da aynı hortumun kalınlığı gibi görev yapar. Yani içeri giren ışığın minik bir delikten mi, yoksa geniş bir aralıktan mı sensör üzerine düşeceğini belirler. Yani siz kovayı doldururken hortum kalınlığını istediğiniz gibi değiştirebilirsiniz (tam istediğiniz gibi olmasa da belli sınırlar içinde)..Tüm objektifler belli sınırlar içinde diyafram açıklıklarını değiştirebilirler.. Yani eğer siz isterseniz bir fotoğrafı çekerken çok açılırlar, öteki fotoğrafı çekerken de diyaframlarını iğne deliği kadar küçültebilirler. Objektiflerin amaçları ve kalitelerine göre en büyük ve en küçük diyafram açıklıkları da değişim gösterebilir. Yeni başlayanların sıkça düştüğü yanılgı "bir objektifin bir tek açıklığı olur" şeklindedir. Halbuki objektifin deliği büyüyüp küçülebilir.
Objektiflerde diyafram açıklığı kavramı ortaya çıkınca buna bir standart getirilme ihtiyacı doğmuştur, tıpkı "bu hortumun çapı 4 cm dir" diyince herkesin ne kadar olduğunu bilmesi gibi "diyafram açıklığı"nın da bir rakamla ifade edilebilmesi için çalışılmıştır. Sonunda "objektifin odak uzaklığının diyafram açıklığının çapına bölümü" diye bir kural çıkarmışlar, buna da "diyafram değeri"("aperture value") demişlerdir. Ama işin matematik yönüne çok girmeyeceğiz..Buradan çıkaracağımız en önemli özellik, diyafram açıklığının çapı ne kadar büyük olursa, yani açıklık ne kadar geniş olursa, yani içeri ne kadar çok ışığın girmesine izin verirse, diyaframın değeri o kadar küçük olacaktır. Yani f2.8 değerindeki bir diyafram f8 den daha fazla ışık girmesine izin verir. Diyafram değeri küçüldükçe objektifin ışık geçirgenliği de azalır. Örneğin f91 gibi bir değer verip objektife karşıdan baksanız iğne ucu kadar bir açıklık görürsünüz. Kural olarak, eğer objektif bir f değerinde içeri belli bir miktar ışığın girmesine izin veriyorsa, o f değerini kare kök iki ile çarparsanız (yani 1.414) içeri giren ışık miktarı yarıya düşer. Yani f2 de içeri giren ışık miktarı f2.8 değerinde içeri giren ışık miktarının tam 2 katıdır. F4 ise f2.8in yarısı kadar ışık geçirir. Biraz karışık gibi görünüyor ama aslında çok basit.. Çok fazla f değeri olmadığı için zaten fotoğraf çektikçe bu değerlerin fiziksel anlamları kafanızda iyice canlanmaya başlar, oturup çarpma bölme yapmazsınız yani :)
Sensör (ya da ışığa duyarlı katman)
Kova - hortum - su örneğine geri dönersek, "hortumun çapı" ve "sizin suyun akmasına izin verdiğiniz süre", kovanın dolmasına etki eden parametrelerdi.. Bir parametre daha kaldı.. O da kovanın kendisi. Kovanın boyutu değişirse eğer, yani daha küçük bir kova alırsanız, büyük bir kovayı doldurmak için geçen süreden daha kısa zamanda doldurabilirsiniz.. İşte buradaki kovanın büyüklüğü, sensörün ışığa olan hassasiyetine benzer. Küçük kova, ışığa çok hassas sensör gibidir, dolması için az su gerekir. Büyük kova ise ışık hassasiyeti az sensör anlamına gelir. Dolması için daha fazla su gerekir. Yani fotoğrafın yeteri kadar ışık almış olması için uzun zaman geçmesi gerekir. Sensörün ışık hassasiyeti fotoğraf makinalarında ISO (International Organization for Standardization) olarak belirtilir...ISO 50 ışığa daha az hassasken, ISO800 ışığa daha hassastır. ISO100 ışığa ISO50den iki kat daha hassastır. Yalnız ISO ayarı yükseldikçe detay kaybı olur ve fotoğraflar daha fazla "gren"li (ya da dijital gürültü de diyebilirsiniz) çıkar ve bu da istenen bir durum değildir. Ama bazı şartlarda (karanlık ortamlarda mesela) en yüksek ISO ayarını kullanmadan fotoğraf çekmek mümkün olmaz.
Şimdi artık biliyoruz ki, fotoğraf çekmek istediğimizde objektifin ne kadar açık olduğu, perdenin hızı ve sensörün ışığa hassasiyeti fotoğrafın oluşmasındaki, yani "düzgün pozlanmasında" etken parametrelerdir. Pozlama bu üç etkenin kombinasyonlarından oluşur. Her ortama ve ışığa göre değişiklik gösterir. Sizin makinanızda bir ışık ölçer vardır ve fotoğrafın düzgün pozlanması için hangi değerler gerektiğini hesaplar. Eğer makinanızdaki bütün ayarlar "otomatik"te ise, siz makinayı bir yere doğrultup fotoğraf çektiğinizde makinanızda şunlar olur:
* İlk durumda objektifinizin diyaframı, netlik ayarı düzgün ve kolay yapılabilsin diye, en geniş halindedir.
* Perde sensörün önünde kapalıdır.
* Makina önce netlik ayarını yapar
* Makinanızdaki ışık ölçer ortamdaki ışığı ölçer, buna göre uygun bir ISO değeri seçer.
* Işık ölçer, ışık ve ISO değerine uygun diyafram ve perde hızı değerlerini belirler
* Objektifin diyaframı istenen açıklığa küçülür
* Perde sensörün önünden kalkar ve sensör üzerine ışık düşer
* Belirlenen zaman kadar perde açık kalır, daha sonra kapanır.
* Diyafram yeniden en açık haline geri döner.
"Işık ölçer, ışık ve ISO değerine uygun diyafram ve perde hızı değerlerini belirler" adımı "pozlama" nın (exposure) yapıldığı adımdır. Bu adımda yanlış yapılırsa fotoğraf fazla pozlanmış (overexposed) yada düşük pozlanmış (underexposed) olur. Bazı durumlarda bilinçli olarak düşük ya da fazla pozlama yapılabilir.
Pozlama Değeri (Exposure value - EV)
Tekrar kova-hortum-su örneğine geri döneceğiz... Diyelim ki kovanın büyüklüğünü değiştirmiyoruz. Ve 2 cm çapındaki bir hortumla kova 30 saniyede doluyor. 4 cm çapındaki bir hortumla kova 15 saniyede dolacaktır. Aynı mantıkla 1 cm çapında bir hortum da aynı kovayı 60 saniyede dolduracaktır. Burada gördüğünüz 2cm-30s, 4cm-15s, 1cm-60s değerlerinin tamamı da kovayı doldurur. Fotoğraf makinamıza gelirsek eğer, ISO değerinin değişmediğini farzedin. Diyelim ki Işık ölçer ortamdaki ışığı ölçtü ve fotoğrafın düzgün pozlanması için f2 ve 1/100 değerlerini buldu. İşte fotoğrafın aynı miktarda pozlanmasını sağlayacak her değer ayni pozlama değerine yani aynı EV ye sahiptir..f2 ve 1/100 kombinasyonunun sağlayacağı ışığı "f2.8 ve 1/50" ya da "f1.4 ve 1/200" kombinasyonlarıyla sağlayabiliriz (f2.8 diyafram değeri f2 nin yarısı kadar ışık geçireceği için perdenin iki katı daha uzun süre açık kalması gerekir ki, içeri giren ışık miktarı aynı kalsın). Bütün bu değerler aynı EV ye sahiptir. Sensörün maruz kalacağı ışık miktarı her üç kombinasyon için de AYNIDIR. Yine matematik formüllere girmemekle birlikte, aklımızın bir köşesinde bulunması gereken bir bilgi olarak, f1.0 diyafram değerinde 1.0 saniye süreyle açık kalan perdenin geçirdiği ışık miktarının değeri 0 EV dir (haliyle ışık miktarını sabit tutup değerleri değiştirirseniz, "f1.4 - 2s" veya "f2 - 4s" de 0EV dir)
Yukarıdaki f2 - 1/100 orneğini düşünün. Bu kombinasyon bir ışık miktarını temsil eder. Eğer içeri giren ışığın miktarını iki katına çıkartmak isterseniz yapabileceğiniz iki şey vardır. Ya diyafram değerini artırırsınız (yani açıklığı büyütürsünüz) ya da perde hızını yarıya indirirsiniz. Birincisini yaparsanız, f1.4 - 1/100 sonucunu bulursunuz. ikincisini yaparsanız f2 - 1/50 sonucunu bulursunuz. İşte sensörün maruz kaldığı ışık miktarını iki katına çıkartmaya "EV yi 1 stop artırma" denir. Tersi durumda da ışık miktarını yarıya düşürmeye de "EV yi 1 stop düşürme" denir. Bu terimler fotoğrafçılıkta çokça duyacağınız terimlerdir. Ayrıca makinalarınızın üzerindeki "EV Compensation" ayarın anlaşılmasında da çok büyük fayda sağlayacaklardır.
30 Ağustos 2013 Cuma
25 Ağustos 2013 Pazar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)