Tarih: 18 Şubat 2008 Kaynak: Sabah Yazan: Evrim Altuğ
Josef Koudelka'nın; hayatı 300'ün üzerinde başyapıtla yansıttığı kareleri, bahara kadar Tepebaşı Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi'nde. Koudelka için, bir insanın sahip olabileceği en önemli şey zamanın ta kendisi.Birçok insan için, 1968 Çekoslovakyası'nın dünyaya açılan gözleri kabul edilen Josef Koudelka'nın 70 yıllık yaşamında, onun 23 yaşında çektiği belki de ilk soyut kareden, Avrupa denen ütopyanın sınırlarını 1990'ların belirsizliği ile zorladığı en gerçeküstü görüntülere uzanan 300'ü aşkın kadrajı, nisan ortasına kadar Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi'nde. Koudelka ile sergisi üzerine görüştük.
- Fotoğraflarınızdaki koreografik nizamı, gençliğinizdeki tiyatro fotoğrafçılığına bağlamak çok mu kestirmecilik olur?
- Bunu yargılamak benim vazifem değil. İnsan, neyin elinden gelen en iyisini yaparsa yapsın, mutlaka geçmişinden aldığı bir etki söz konusu. Bir keresinde, bir bileğimden 10 dakika süren cerrahi bir müdahale yaşadım. Ertesi gün, ameliyatın etkisi öteki elime geçmişti. Böyle şeyler olabilir. Hayatta etkilendiğim her şeyin varlığımla öyle veya böyle mutlaka bir ilişkisi olur. Modadan ne kadar anladığımı bildiğim halde, bunun yerine, Çingenelerin fotoğrafları ardına ve onların moda anlayışlarına takılmayı daha çok tercih ediyorum.
- Sabırlı biri misiniz?
- İşine karşı sabırlı biriyim. Ama iyi iş çıkaramayan ve yaptığı işe sahip çıkmayanlara sabır gösteremem. Onlara da bunu söylerim.
- Görüntünün hızlandığı bir dünyaya nasıl bu kadar başarıyla konsantre olabiliyorsunuz?
- Bence bir insanın sahip olabileceği büyük fırsat, zamanı elinde tutmak. Zamanınızı iyi kullanın derim. Her gün daha az zamanınız var çünkü. Çekoslovakya'da da size, hayatta en değerli şeyin özgürlük olduğunu anlatırlar.
- Niçin ünlü yüzler, yerler veya konuları tercih etmiyorsunuz?
- Benim için bir insanla taş arasında bir fark yok çünkü insan da ölecek ve bir tür taşa dönüşecek.
- Bir çırağınız olmadı mı hiç?
- Her yere tek başıma yolculuk ettim. Kuzey İtalya'da çalışırken bir şoförüm oldu; ama bir çırak değildi. Ben kimseye bir şey öğretme yanlısı değilim... Benim için iyi fotoğraf, insanın aklına işleyen ve kendini unutturmayan fotoğraftır. Bir fotoğrafın ne kadar iyi olduğunun yegâne ölçütü zamanın ta kendisinden başka bir şey de olamaz. Buradan, foto muhabirliğinin öğesi olan fotoğrafların, bir hikâye peşinde olmayan fotoğraflardan niçin daha az etkili olduğu meselesine girmek mümkün. İnsanlar hikâyeli, seçme fotoğraflara bakmaktan sıkılır. Bu tür dergilerin fotoğraf tipleri de bellidir genellikle; detay, manzara, portre resimleri gibi... Ama salt fotoğraf görüşünü düşündüğünüzde, onun tüm bu işler kaidelere direndiğini, inatlaştığını görebilirsiniz. Bu bakımdan benim için iyi resim, birden fazla insana, birden fazla hikâye anlatabilecek kadar çoğalabilenidir, diyebiliriz.
Ülke işgal edilirken, fotoğraf da çekmelisiniz
"Bir kadın bana Prag'da 40 yıl önce 'Biliyor musun, ülkeye Ruslar girdi' dediğinde, ona bunu üç kere tekrarlatmak zorunda kalmıştım. Kadın pencereyi açmıştı. Birden, tepemden uçaklar geçmeye başladı, hiçbir amacım olmadan, sürekli fotoğraf çekmeye başladım. O fotoğrafları çekmek zorundaydım. Bir dergide falan yayımlatmayı bir yana bırakın, benim memleketim işgal ediliyordu! Benim ülkemdi orası! Benim problemimdi ve bununla, fotoğraflarımla başa çıkmaya çalıştım. Olayların, Çek halkından da, benden de devasa olduğunun farkındaydım çünkü. Bir hafta içinde, hepimiz daha farklı davranmaya başlamıştık. Bu yüzden Rusya'nın Çekoslovakya işgali fotoğraflarımın, 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana görüntülenen en önemli foto muhabirliği olaylarından biri olduğu yazılıp, çiziliyor. İnsanlar artık o ilk haftanın sonrasını anımsamak istemiyor. Dayak yediklerini anımsıyorlar zira. Bu bakımdan o döneme dair bir kitabın bugün Rusya'da da yayımlanacak oluşu, bir bakıma iyi bir şey. Bu olayın üzerinden 40 yıl geçmesine rağmen aslında hâlâ o kadar çok bilinmezi var ki. Kitap ABD'de basılırken, Milan Kundera'nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği'nden alıntılar da yapılacak ve orada Kundera'dan alıntıyla, şu yazılı olacak: 'Rus İmparatorluğu, Kırım'daki Tatarlara, Litvanya'daki insanlara çok büyük suçlar işlemiştir.... Ama bunların fotoğrafları olmadığı içindir ki kanıtlamaz...' Kundera aynı yazısında şöyle de devam eder; '...aynı durum (biliyorum bunu da dile getirmek Türkiye'de biraz hassas gelecek size ama, alıntılayacağım) Ermeni meselesi için de geçerlidir.' İşte Türkler de, ellerinde yeterli malzeme ve fotoğraf olmadığı için bu olayın gerçekten olup olmadığını da bugün kanıtlayamaz haldedir."
Josef Koudelka, Retrospektifi 13 Nisan'a kadar görülebilir.
Tel: (0212) 334 99 00
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder